29 Ocak 2014 Çarşamba

Şairlere ithafen...

Talihsizlik dediğin budur!
Ben burdayım,işte burdayım demeye çalışıyor insan! Burdayım ve yazıyorum.
 Bi fikrim var. Bi düşüncem var ve yazıyorum. Ama sadece yazıyorum. 
Ne önemi var ki? Bir gören bir duyan yok neticede. Sinirleniyorum. Daha da sinirleniyorum.
Alıyorum elime kalemimi ve fikirlerimi,çıkıyorum sokağa. Yazıyorum duvarlara yazılarımı biri geçer de takılır belki gözüne okur ve düşünür diye. Aradan 2 gün sonra mavi bir duvar üzerine beyaz bir boya ve dandik bir fırça ile yazı kapansın diye gelişigüzel boyanmış bir duvar. Çocuklara da acıyorum. Daha 10 yaşında veriyorlar eline fırçayı,boya diyorlar. Yazık,küçüklükten alışıyor yazamamaya. Sonra bu ülkeden diye bir Cemal Süreyalar,Halit Ziyalar çıkmıyor. Adamlar yazabilmiş çünkü. Bulabildikleri her yere yazabilmiş. Hani diyorlar ya II. Abdülhamid çok baskıcıydı. Sanatçılar,yazarlar,şairler özgür değildi diye. Peki şimdi özgür mü?
Hiç sanmıyorum.
Sokaklar yapılsın mesela. Özel şiir sokakları. Herkes duvarlara şiirler yazsın.Özgür olsun edebiyat. Şiirler özgür olsun.10 yaşında ki bir çocuk elinde ki fırçayı bıraksın. Bir kitap alsın okusun. Küçüklükten alışsınlar Nazım Hikmet'e.Tanısınlar mesela.Kötü mü olurdu?
Sadece bir kızı,kadını etkilemek için okunmasa şiirler. Mutlu olmak için okunsa. Okulda öğrenciler tahtaya utanarak kalkıp düz yazı gibi okumasalar mesela.Bir Turgut Uyar şiirlerine yakışmaz düz yazı gibi okunmak.
Sahaflar çoğalsa. İnsanlar duygularını sevmeye başlasa.Çekinmese.Herkes çılgınca şiirler okusa.Daha güzel olurdu İstanbul.